yazlari durmadan yagmur yagan bu kentte 3.yaz
yaz
yaz
yaz
hicbirsey degismiyor.
yazarak da degismiyor. yaz olsa da degismiyor.
londranin grisi bugunlerde,
tarihindeki seri cinayetlerin dunyanin her yerinden neden cok
oldugunu anlamami sagliyor.
amerika'yi saymayalim.
o zaten yeni dunya.
baska dunya.

anladim ki

sirtimda gunes varsa
sirf bu yuzden hayattan
olesiye
hosnud'um.

kirmizi baslikli kiz

eskiden cok onceden ben agirdim kendime bile
bilmedigim nedenlerle lanete ugramis bu naciz ruhu
tasiyordum her yere
istanbul'un mavisi
kusluk vaktinin sessiz beyazi gibiydi hersey.
hem sessiz hem kalabalik.
kahvalti sonrasi sigaralarimdi en keyifli zaman bosluklari
mesai'den kacabildigim ogle yemekleri
acligimi bastirmaya bile yetmiyordu.
kurtlar vardi ortada
ve ben bir kuzuydum masada
bir masal dinleyecegine inanmis.

mutlulugun albumu

cektigim fotograflarin haddi hesabi
yok.
ama en onemlisi
elimde
bir makine bile
yok.

hikaye kitabi.

durdugun yerden bakiyorsan
'duruyor' oldugunu bileceksin.
baktigin yer durmaksizin dusuncelerine
akiyorsa
anlamayi;
istemeyeceksin.

devam ediyor

organik urunlerin bana nanik dedigi bir dukkandan bahsediyordum en son...evet o dukkanin onunden basim dik bir sekilde geciyor ve bazen kizima organik havuctan uretilmis kek bile aliyorum.
parti guzel gecti. aslinda gercek anlamda henuz dostumuz bile olmayan bir yigin insanla eglenip gecenin sonuna dogru, bir turk klasigi oldugu uzere; halay bile cektik. bir ara, ayni topragin evlatlari olarak gobeklerimizi oraya buraya savururken, salon duvarina sira olmus mel mel bakan ingiliz erkekleri ve kadinlari da aramiza katilarak oryantalizmin sinirlarini zorladilar.
1 sise votka 1 sise beyaz 1 sise kirmizi sarap ve karisik meyve sulari ve de meyvelerle hazirladigimiz punch'i bir kova icinden kepce ile lupleyip her seferinde "aaa alkolsuz galiba bu hicbisii olmuyo!" derken; aslinda cok sey oldugunu o gun cekilen fotograflara bakip hazin bir sekilde anliyorum. memleket hasreti beni gunden gune daha arabesk yapiyor ama yine de heyhat londoner'lar! icip icip guzellesen bu milletin evladi sana eglenmek ne demekmis gostermistir umarim!
organik alkollu gunler efendim...

do the lambrini!

ev tasidik. party time cok yakin. do the lambrini sloganli ickiyi icerek hazirlamaya basladim mamalari. cakir ve keyf kolkola. mutlu bir uyusukluk hali. icelim guzelleselim demek; demek ki bu oluyor. guzel bisey "ILIK" olmak ALIK olmak fena. cokca var bu gezegende. etrafinda donup durdugu icin midir ki adina gezegen denmesi? dun bir organic shop'a dustu yolum. suclu hissettim kendimi. do you need a bag? dedikleri zaman; yerin dibindeydim. var ulan var posete ihtiyacim. baktim ki kagit bir torba hepi topu ama niye yok ki benim recycle bir posetim. ya bu dukkan? ne isim var benim burada? hersey iki misli fiyata.
devam edecek..

kadinlar erkekleri idare etmek zorunda

midir?

bir solukta yazayim dedim:

yas 30'lari gecince; arkadaslarinin bir bir eksildigi bir hayatin basrolune zorla seciyorlar seni.

tecrubeyle sabitliyorum bugunlerde. ve soruyorum kendime:

40 yasinda adamin kankisi mi olur?

olmaz elbet.

yas kemale erdikce insan sarrafi kesilen o keskin goz

kus ucurtmuyor 'iceriye'.

ici'nin derinine.

hep; kapida beklesme hali var kalabaliklarin icimdeki suretinde.

kalabaliklar ya seni icine almaya ya da sana karismaya calisiyor

ama terbiyesizce.

kelimeler uzayip, zaman yalnizlasinca;
soylemek istediklerini hep kendine saklayip susuyorsun.

oyle oluyor insan.oyle oluyor

elbet.

kosarken dustu. hemen yanina gittim; "kizim cok aciyor mu? soyle aciyor mu ha?"

2 yasinda olmasina ragmen hayati aynen oldugu gibi kavramis kizimdan gelen yanit gecikmiyor:

- bosver anne

demir beslik

eskiden. galiba cok eskiden, ben kucucuk bir kiz cocugu iken dedem (babamin babasi olan dedem) bana her ziyaretimizde kocaman bir beslik para verirdi. para o kadar kocamandi ki avcuma sigmakta gucluk cekerdi. bu o zamanlar guzel bir paraydi. bir suru ivir zivir alabilirdin ama bunun hic bir onemi yoktu. paranin alabilecekleri degil, sadece paranin kendi cok degerliydi. onemli olan O' ydu.alir cebime sokar birkac gun harcamaz hep yoklardim cebimi yerinde mi diye.sonrasi malum; cikolata,biskuvi,meyve suyu,gazoz vesaire...hayat da aynen boyle bir sey bence. elinde tuttugun zaman degerini kavriyorsun harcadiginda; harcanmis oluyor.

hasret vatandasligi

Turkiye'de oldugum gunler sayili idi,

geldi

gecti.

donmek istiyorum diye tutturdugum vatana baktim, baktim ve

anladim ki

ne ORA'liyim artik

ne de

BURA'li.

bugunlerde.

bir dost bulmak bir ask bulmaktan da zor.


ev kucuk demistim.

supurge koydugum dolaba

kizim ve arkicik

girivermisler.

dunyalari cok buyuk ama

dotleri her-yere

sigiyor.

kucagimdaki ve icimdeki COCUK...

bebek sahibi olmanin en guzel yani, eger icindeki cocuk olmemisse; cocuklugun izlerinden yeniden yuruyebilmek. kizimla elma sekerin yeniden tadina bakmak, cizgilere basmamak icin hoplayip-ziplamak, alcak duvarlara tirmanip dusmeden yurumeyi basarmak, yanak yanaga uyumak, istedigi birsey olmayinca ondan hizli davranip tepinmek ve onu sasirtmak, cizgi film izlemek, oyuncak reyonlarina dalip saatler gecirmek, lunaparklarda ona eslik etme bahanesiyle minik arabalara, atlikarincalara binmek ve babaya el sallamak, gulmek, cok gulmek mesela osurdugun icin, aglamak katila katila hic gerek olmadan yaptigi bir hirs'in bahanesiyle, hissetmek yasadigini bangir bangir...

memleket dedigin...

akrabalar geldi...akrabalar gitti dun...kac m2 oldugunu bilmedigim, ama oldukca kucuk oldugunu bildigim evimize 5 yetiskin, 2 oglan, bir kiz cocugu (benimki) sigistik tam 9 gun boyunca. simdi o kucuk dedigim ev bana oldukca geniiiss gorunuyor. londra'nin alti ustune geldi akrabalara tanitim yapma hevesimizle. gezdik,dolastik,yedik,ictik.anladim ki bu memleket aslinda guzel.yeter ki icinde sevdiklerin olsun.bir mubadele yapmak mumkun olsa; o devleti orada birakip, o milleti buraya getirebilsek ne guzel olurdu.